Klasikleşmiş, toplum tarafından karşılık bulmuş eserlerin dilinde ve üslubunda hakikatin bir başka çehresi var. Feminist eleştirinin görmezden geldiği ya da tahrif ettiği bir çehre. Halbuki edebiyat hiçbir kuramın despotluğuna ayak uydurmak zorunda değil. Feminizmin yönü artık değişse de kazanımları sosyal, kamusal alanda gözle görülür şekilde sonuçlar doğurdu elbette. Şimdi, bu sonuçlar içinde roman ve hikâyenin, zayıf olsa da şiirin de yeri var. Ama eleştiride feminizmin bir karşılığı oluşmadı henüz. Oluşan şey, metnin dışında gelişen bir çeşit duyarlılığın eleştiri adı altında seçilen bir esere boca edilmesi.
· Tuba Kaplan·

Kadın hak ve hürriyetini temel alan metinlerde hırçın bir dile rastlamıyor, adeta çarpıyorsunuz. Şiddet, bir şeyi yerinden etmek, ihtiramını hiçe saymaktan doğuyor. Erk ve iktidar alanını şiddet ve militarizmle bağdaştırdıktan sonra inşa edilmeye çalışılan dilin saldırganlaşarak kendi iktidar alanını dayatmaya çalışması bugünkü feminist eleştirinin çelişkisi.
Metnin dışına taşacak, bazen de metne dışardan alakasız unsurları sızdıracak bir aşırı yoruma dayalı dil inşası, feminist eleştiride kuramın ve nesnel analizin hangi kısmında kendine yer açacak? Kendi iktidar alanını sadece tahrip ve elbette tahrif edici bir dille inşa etmek mümkün mü? Böylesi bir okuma ve yazma biçimini fütursuzca yaymaya çalışmak nesnel olguları yıkmak değil midir?
Klasikleşmiş, toplum tarafından karşılık bulmuş eserlerin dilinde ve üslubunda hakikatin bir başka çehresi var. Feminist eleştirinin görmezden geldiği ya da tahrif ettiği bir çehre. Halbuki edebiyat hiçbir kuramın despotluğuna ayak uydurmak zorunda değil. Feminizmin yönü artık değişse de kazanımları sosyal, kamusal alanda gözle görülür şekilde sonuçlar doğurdu elbette. Şimdi, bu sonuçlar içinde roman ve hikayenin, zayıf olsa da şiirin de yeri var. Ama eleştiride feminizmin bir karşılığı oluşmadı henüz. Oluşan şey, metnin dışında gelişen bir çeşit duyarlılığın eleştiri adı altında seçilen bir esere boca edilmesi. Dilde bir farkındalık gerektiği açık. Kadının edebiyattan kamuya, dildeki varoluşuna yönelik söylemler akademik hattın ve gündelik dilin politik sahasında. Günümüzde “kadın”a ilişkin tahayyüller, otantik fikirler ya da modern kaygılar, özneyi yani hem kadın hem de erkeği doğal durumundan çıkarmış durumda. Her şeyin yeniden tanımlanması gerekirken yine her şeyin tanımsız bırakıldığı bir vaziyetteyiz. Tanım, eleştiri, yargı, nesnellik gibi şeylerden böylesine kaçınılan bir ortamda “yazar”ın metni, “kadın yazar”ın veya “erkek yazar”ın metnine dönüşüyor çabucak. Ne var ki bu dönüşüm, edebiyat teorisi ve eleştiri zemininde gerçekleşmiyor.
Feminizmin yanlı ve yanlış okuma tarzı
Sema Kaygusuz ve Deniz Gündoğan İbrişim’in yayına hazırladığı derleme, Gaflet: Modern Türkçe Edebiyatın Cinsiyetçi Sinir Uçları başlığını taşıyor. Kitabın sunuşunda “giderek daha büyük bir şiddetle dayatılan erk otoritesini”, edebiyat kanonundaki milliyetçi ve militarist büyük anlatılara göbekten bağlı yok sayma tavrına rağmen algılamak üzerine yola çıktıklarını anlatıyorlar. Metis ve İletişim yayınlarının stratejik olarak tercih ettiği “Türkiye edebiyat kanonu”, “mizojeni”, “cinsiyetçilik”, “militarizm”, “milliyetçilik” kavramları üzerinden bir okuma gerçekleştirdiklerini, özellikle bazı kavram ve kelimeleri dayattıklarını Türkiye’de anlamayan kalmadı galiba. Yenilikçi eleştirinin de kendi klişelerini ürettiğini söylemek mümkün.
Gaflet birçok denemeden oluşan, yazarların eril eleştirel dile dikkat çekmeye çalıştıkları bir kitap. Merin Sever’e ait “Sınavı Geçemeyen Büyük Yazar Kemal Tahir”(1) başlıklı yazı, derlemenin amacını ve niteliğini temsil eder mahiyette. Yazının daha ilk alıntısında Kurtuluş Kayalı’nın derlediği Bir Kemal Tahir Kitabı: Türkiye’nin Ruhunu Aramak (2) anılarak Kayalı’nın toplumsal cinsiyet konusunda hassas olmadığı belirtiliyor.
Gaflet’te, Devlet Ana’daki karakterler üzerinden Kemal Tahir’in milliyetçi ve militarist eril dili yansıttığı söyleniyor. Tahir’in yiğit, mert, korkusuz “Osmanlı kadın” tipinin, yani ideal kadının dahi erkeklere ait özellikleri yüklenerek Kemal Tahir’den geçebileceği anlatılıyor. Merin Sever, Devlet Ana’dan sonra Kurt Kanunu’daki Gurbet Hala’nın “mert, cesur, işbilir, korkusuz” özellikleriyle erkeklere ait erdemlerle donatılmasını, “geleneksel bakış”ın tuzağına düşmek olarak eleştiriliyor. Yukarıda bahsettiğim dipnotla, yazarın Kayalı’nın zihin haritasıyla temas kurma şekli Kurtuluş Kayalı’yı doğruluyor, nitekim Kayalı; “Türkiye’deki geçmiş dönem düşünsel birikimiyle bağlantı bile Batı düşüncesi kanalıyla kurulmaktadır” (3) diyor. Aynı zamanda Kayalı, Kemal Tahir’in diğer entelektüellerden farklılaşmasını Tahir’in yakın geçmişe kurduğu yoğun alakaya bağlıyor. Sonuç olarak, Tahir’in Osmanlı toplumuyla kurduğu zihinsel çabanın neye karşılık geldiği anlaşılmadan roman karakterlerin kurgusu anlamlandırılamıyor.
Bu okuma ve parantaze alma şekli, hazır çözümlerden, genel kabullerden nefret eden Kemal Tahir’in düşünce dünyasına karşılık gelecek ciddiye alınır bir tutarlılık içermiyor. Son sürüm batıcı ezberlere dayanan bu anlayış, aklıma Ayşe Şasa’yı getiriyor. Tuğrul İnançer, Fatih Camii’nde Ayşe Şasa’nın cenazesini ''Er kişi niyetine…'' diyerek kıldırmıştı. Burada bir hikmet mi aramalıyız; yoksa eril dil mi? Feminist teori tahrip etmeye çalıştığı kültürel birikimin karşısında kapsayıcı bir dil inşa edebilecek mi? Yoksa her türden kapsayıcılık arayışı, dayatmacılık olarak mı yorumlanacak?
Feminist okuma Kemal Tahir’i tahrip edemez
Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri’de, (4) feminist eleştiriyi tahlil ederken, kuramın ilk örneklerini Türkçeye Kadın (5) başlığı altında çevrilen kitapta özetliyor. Simone de Beauvoir’nın Marksçı bir yaklaşımla ataerkil toplumu eleştirdiğini; H. Stendhal, D.H. Lawrence, H. Montherlant, P. Claudel, A. Breton gibi erkek yazarlarda kadının konumunu ele alarak bu kültürün içinde kadının dışlandığını tespit ettiğini aktarıyor. Moran’ın da vurguladığı gibi Marksçı terminolojiyle Beauvoir, kadının politik ve ekonomik açıdan ezilmesini bir altyapı, kadını aşağılayan sanat ve edebiyatı da mevcut durumu yansıtan bir üstyapı olarak saptıyor. Peki, bu okuma şekli Türk edebiyatının, Kemal Tahir romanlarının, hatta Türk toplumunun neresine denk düşebilir? Kemal Tahir’in gözünde klasik Türk toplumu (Osmanlı ekonomik- sosyal yapısı) Marksist gelişme şemalarının izlendiği yoldan, yani kölecilikten, derebeylikten ve kapitalizmden geçmemiştir. Türk toplumundaki sınıflaşma, ast-üst ilişkisi Kemal Tahir’e göre Batıdakinden farklıdır. Selahattin Hilav, bu anlamda Marksist aydınları ilk uyaran ve aydınlatan yazarın Kemal Tahir olduğunu söyler.
Moran, Feminist kurama bir başka örneği de daha çok Fransa’da gelişen kadın söyleminden veriyor. Fransa’da Luce Irigaray, Julia Kristeva gibi feministler özellikle Derrida’ya ve Lacan’a yaslanarak kuramlarını psikanaliz, dilbilim ve biyoloji gibi bilim dalı üzerine dayanak göstererek öne çıkarıyorlar. Bu ekolde, ne erkeklerin yazdığı edebi eserlerde eril dil, aşağılayıcı seksist tutum, cinsiyetçi eda, ne de kadın yazarların tarihi ve yazınıyla ilgileniliyor. Kadınlığın kuramını oluşturmaya yönelik bir dil arayışından hareket ediyorlar. Kuramcıların kadın söylemini bu denli önemli saymalarının nedeni, kadın için baskıcı, onları ezen Batı kültürünün dil ile olan bağıntısından kaynaklanıyordu.
Metis ve İletişim’in, Kurtuluş Kayalı’nın tabiriyle Batı acentasına dönüşerek Türk düşünce dünyasını, Türk toplumunun yaşayış ve davranış kodlarından mülhem edebiyat metinlerini, salt batılı referanslarla irdelemeye çalışması, yukarıda sözünü ettiğim kuramsallık arayışından hayli uzakta gerçekleşiyor. Üstelik Kemal Tahir gibi gerçekçi bir yazar dayanıksız ve basit argümanlarla, dönemin tarihsel koşullarının dışına çıkılarak ele alınıyor. Marksist teorinin evrenselliğini reddeden bir yazar, feminist teorinin evrenselliğine duyulan bir inançla sınava tabi tutuluyor. Marshall Sahlins (6), Batı medeniyetinin sapkın ve hatalı bir insan doğası anlayışı üzerine kurulduğunu ve Batı toplumları dışında bu anlayışın yer etmediğinin altını çizmişti. Feminist eleştiri ise, insan doğasını kültürün ve tarihin karşısına koyarak bir temellendirmeye varıyor genelde. Kültür kavramı, erkek egemen kültürle aynı anlama sahip bu anlayışta. Bu durumda yeniden belirtmek gerekir ki insan doğası, devlet, tarih, kültür konularında ve sonuç olarak dilde bir farkındalık gerekiyor. Yeni bir dil inşası mümkün mü? Türkiye’de bir kadının yazıyla, metinle, roman karakteriyle irtibatını biçimlendiren hususlar neler olmalı? Bence tarihsel bir bilinç, nostaljik çağrışımlarından uzak bir biçimde kuram ve eleştirinin temel bileşenlerinden biri, belki de birincisi olmak zorunda.
NOTLAR
(1) Server, M. (2019). Sınavı geçemeyen büyük yazar. Gaflet: Modern Türkçe edebiyatın cinsiyetçi sinir uçları (S. Kaygusuz ve D. Gündoğan, Der.). Metis.
(2) Kayalı, K., Der. (2010), Bir Kemal Tahir kitabı: Türkiye’nin ruhunu aramak, İthaki.
(3) Kayalı, K. (2021), Düşüncenin coğrafyası, Toplum, Tarih ve kültürden soyutlanma, Ketebe.
(4) Moran B. (2002), Edebiyat Kuramları Ve Eleştiri, İletişim
(5) Beauvoir, S. (1978), Kadın, kinci cins, bağımsızlığa doğru, Payel.
(6) Sahlins, M. (2021). Batı’nın insan doğası yanılsaması, BGST.